Şerefli Kur'an'ın Türkçe Meali; Prof. Dr. İbrahim Esinler'in teviliyle...

(Mâide) 5:110
Dediği zaman Allah: "Ey Meryem oğlu Îsâ! Zikret/an senin üzerine ve validene/annene karşı (olan) nimetimi desteklediğim zaman seni kutsal ruhla279; kelam ediyordun insanlara beşikte417 ve yetişkinlikte; ve bilir yaptığım zaman seni kitabı ve hikmeti564 ve Tevrât'ı ve İncîl'i; ve yaratıyordun419 ıslak topraktan kuş şekli gibi (bir şey) iznimle419; öyle ki üflüyordun419 içine onun (kuş şekli gibi şeyin); öyle ki oluyordu bir kuş iznimle; ve iyileştiriyordun419 doğuştan körü ve cüzzamı/leprayı iznimle; ve çıkarıyorken419 ölüleri iznimle; ve kısıtladığım/sınırladığım zaman İsrâîloğullarını197 senden"; geldiğin zaman onlara beyanlarla226; öyle ki dedi kâfirlik25 etmiş kimseler onlardan: "Değildir bu apaçık bir sihir dışında."
-279-279Ruh canlandıran demektir. Evrenimizi bir üst boyuttan saran, 2D zar olan Levh-i Mahfûz'daki bilgiyi evrenin içine ileten, ışık hızında hareket eden mekanizmadır. Evrenin en küçük yapı taşları olan sicimlerin nasıl titreşeceği bilgisini taşır. Levh-i Mahfûz bilgi içeren bir 2D film şeridiyse, onu duvara yansıtan ruhtur. Duvardaki yansıma da evrendir. Anlaşılır ki Cibrîl gibi, Ashab-ı Rakim gibi Levh-i Mahfûz'u yeniden kodlama yetkisi verilen şerefli elçilerin kodladıkları bu bilgiyi evrene yansıtan ruh da mutlak ki kutsaldır. Asla değiştirilemez. Dışardan asla müdahale edilemez. Gerçekleşmesi asla önlenemez. Evrenin dışında bulunan başka varlıklar da bu kutsal canlandıran yansımaya asla müdahale edemez. -417-

417Îsâ peygamberi doğuran Meryem onu yüklenerek/kucaklayarak toplumuna getirdi. Meryem'in toplumu önünde Îsâ'yı konuşmadan işaret etmesinden anlarız ki Meryem halen doğumda adamış olduğu konuşmama savmında/orucundadır. Bu da bizlere Îsâ peygamberin doğumunun üzerinden henüz sayılı günlerin geçtiğini gösterir. Anlarız ki Îsâ peygamber bir mucize olarak beşikte gerçek anlamda konuşmuştur. 

-564-5645:110 ayetinde '...bilir yaptık seni kitabı ve hikmeti ve Tevrât'ı ve İncîl'i.." buyrulmuştur. Açık ve nettir ki Îsâ peygambere sadece İncîl verilmiştir. Demek ki amaç hikmek içeren, hikmetli kitabı vurgulamaktır. Tevrât ve İncîl'in hikmet açısından aynı olduğunu, farklı olmadığını vurgulamak içindir. Her ikisinin hikmetli olduğunu vurgulamak içindir.  -419-

419Îsâ peygamberin göstermiş olduğu mucizeleri.

Îsâ'ya verilen bu mucizeler mutlak ki Yüce Allah'ın izni ve yetkisiyle gerçekleşmiştir.

-197-

197İsrâîl Yakûb peygamberin diğer ismidir. İsrâîloğulları da Yakûb oğulları yani Yakûb soyundan gelenler demektir. Yûsuf peygamberin Mısır'da yetkin bir yönetici olmasıyla birlikte 11 kardeşi, babası Yakûb ve annesi Mısır'a girmiştir. Bu girişin Hiksosluların da Mısır'a giriş tarihleri olan MÖ 1900 yıllarında gerçekleşmiş olduğuna yönelik kanıtlar vardır. Yakûb'un soyu 300-400 yıl içinde katlanarak artmıştır. Mısır'da hür bir şekilde yaşayan Yakûb soyu firavunlar tarafından sonradan köleleştirilmiştir. Kendisi de Yakûb soyundan olan Musa peygamberin mücadelesi de aslında köleliğe bir baş kaldırma mücadelesidir (Mısır'dan çıkış: MÖ 1640 yılı). 

-226-

226Deklere etmek, bildirmek, belli etmek, ifade etmek.

-25-

25Örten, gizleyen, kapatan. Bir çiftçi tohumu toprağa gömüp üzerini kapatırsa tohuma kafirlik etmiş olur. Ayette kullanım yerine göre anlam alır. Kur'an'da genel olarak gerçeği/hakkı örtüp gizlemek olarak kullanılır. Kur'an'ın ayetlerinin gerçek anlamını örten/kapatan/etkisizleştirenler de kâfirdirler.  

null
(Mâide) 5:110

#

Kelime

Anlam

Arapça

Kök

1

iz

 

إِذْ

-

2

kale

dediği zaman

قَالَ

قول

3

llahu

Allah

اللَّهُ

-

4

ya iysa

ey Îsâ

يَا عِيسَى

-

5

bne

oğlu

ابْنَ

بني

6

meryeme

Meryem

مَرْيَمَ

-

7

zkur

zikret/an

اذْكُرْ

ذكر

8

nia'meti

nimetimi

نِعْمَتِي

نعم

9

aleyke

senin üzerine

عَلَيْكَ

-

10

ve ala

ve karşı

وَعَلَىٰ

-

11

velidetike

validene/annene

وَالِدَتِكَ

ولد

12

iz

zaman

إِذْ

-

13

eyyedtuke

destekledim seni

أَيَّدْتُكَ

ايد

14

biruhi

ruhla

بِرُوحِ

روح

15

l-kudusi

kutsal

الْقُدُسِ

قدس

16

tukellimu

kelam ediyordun

تُكَلِّمُ

كلم

17

n-nase

insanlarla

النَّاسَ

نوس

18

fi

 

فِي

-

19

l-mehdi

beşikte

الْمَهْدِ

مهد

20

ve kehlen

ve yetiştiklikte

وَكَهْلًا

كهل

21

ve iz

ve

وَإِذْ

-

22

allemtuke

bilir yaptığım zaman seni

عَلَّمْتُكَ

علم

23

l-kitabe

kitabı

الْكِتَابَ

كتب

24

velhikmete

ve hikmeti

وَالْحِكْمَةَ

حكم

25

ve ttevrate

ve Tevrât'ı

وَالتَّوْرَاةَ

-

26

vel'incile

ve İncil'i

وَالْإِنْجِيلَ

-

27

ve iz

ve

وَإِذْ

-

28

tehluku

yaratırken

تَخْلُقُ

خلق

29

mine

 

مِنَ

-

30

t-tini

 ıslak topraktan

الطِّينِ

طين

31

kehey'eti

şekli gibi (bir şey)

كَهَيْئَةِ

هيا

32

t-tayri

kuş

الطَّيْرِ

طير

33

biizni

iznimle

بِإِذْنِي

اذن

34

fetenfuhu

öyle ki üflüyordun

فَتَنْفُخُ

نفخ

35

fiha

içine onun (kuşun)

فِيهَا

-

36

fe tekunu

öyle ki oluyordu

فَتَكُونُ

كون

37

tayran

bir kuş

طَيْرًا

طير

38

biizni

iznimle

بِإِذْنِي

اذن

39

ve tubriu

ve iyileştiriyordun

وَتُبْرِئُ

برا

40

l-ekmehe

doğuştan körü

الْأَكْمَهَ

كمه

41

vel'ebrasa

ve cüzzamı/leprayı

وَالْأَبْرَصَ

برص

42

biizni

iznimle

بِإِذْنِي

اذن

43

ve iz

ve

وَإِذْ

-

44

tuhricu

çıkarıyorken

تُخْرِجُ

خرج

45

l-mevta

ölüleri

الْمَوْتَىٰ

موت

46

biizni

iznimle

بِإِذْنِي

اذن

47

ve iz

ve zaman

وَإِذْ

-

48

kefeftu

kısıtladım/sınırladım

كَفَفْتُ

كفف

49

beni

oğullarını

بَنِي

بني

50

israile

İsrail

إِسْرَائِيلَ

-

51

anke

senden

عَنْكَ

-

52

iz

zaman

إِذْ

-

53

ci'tehum

geldiğin onlara

جِئْتَهُمْ

جيا

54

bil-beyyinati

beyanlarla

بِالْبَيِّنَاتِ

بين

55

fekale

öyle ki dedi

فَقَالَ

قول

56

ellezine

kimseler

الَّذِينَ

-

57

keferu

kâfirlik etmiş

كَفَرُوا

كفر

58

minhum

onlardan

مِنْهُمْ

-

59

in

değildir

إِنْ

-

60

haza

bu

هَٰذَا

-

61

illa

dışında

إِلَّا

-

62

sihrun

bir sihir

سِحْرٌ

سحر

63

mubinun

apaçık

مُبِينٌ

بين

779|5|110|إِذْ قَالَ ٱللَّهُ يَٰعِيسَى ٱبْنَ مَرْيَمَ ٱذْكُرْ نِعْمَتِى عَلَيْكَ وَعَلَىٰ وَٰلِدَتِكَ إِذْ أَيَّدتُّكَ بِرُوحِ ٱلْقُدُسِ تُكَلِّمُ ٱلنَّاسَ فِى ٱلْمَهْدِ وَكَهْلًا وَإِذْ عَلَّمْتُكَ ٱلْكِتَٰبَ وَٱلْحِكْمَةَ وَٱلتَّوْرَىٰةَ وَٱلْإِنجِيلَ وَإِذْ تَخْلُقُ مِنَ ٱلطِّينِ كَهَيْـَٔةِ ٱلطَّيْرِ بِإِذْنِى فَتَنفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيْرًۢا بِإِذْنِى وَتُبْرِئُ ٱلْأَكْمَهَ وَٱلْأَبْرَصَ بِإِذْنِى وَإِذْ تُخْرِجُ ٱلْمَوْتَىٰ بِإِذْنِى وَإِذْ كَفَفْتُ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ عَنكَ إِذْ جِئْتَهُم بِٱلْبَيِّنَٰتِ فَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ مِنْهُمْ إِنْ هَٰذَآ إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ
110. İz kâlellâhu yâ îsebne meryemezkur ni’metî aleyke ve alâ vâlidetike iz eyyedtuke bi rûhil kudusi tukellimun nâse fîl mehdi ve kehl(kehlen), ve iz allemtukel kitâbe vel hikmete vet tevrâte vel incîl(incîle), ve iz tahluku minet tîni ke hey’etit tayri bi iznî fe tenfuhu fîhâ fe tekûnu tayran bi iznî ve tubriul ekmehe vel ebrasa bi iznî, ve iz tuhricul mevtâ bi iznî, ve iz kefeftu benî isrâîle anke iz ci’tehum bil beyyinâti fe kâlellezîne keferû minhum in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).