Şerefli Kur'an'ın Türkçe Meali; Prof. Dr. İbrahim Esinler'in teviliyle...

(Âl-i İmrân) 3:39

Öyle ki nida etti/seslendi ona melekler133; -ve o (Zekeriyyâ) kıyamken143; salât5 ederken mihrapta/özel alanda-; “Doğrusu Allah müjdeler sana Yahyâ'yı; musaddıktır140 Allah’tan bir kelimeye416; ve bir liderdir/önderdir; ve bir kısıtlayandır/sınırlayandır*; ve bir nebidir132 ; iyilerdendir/salihlerdendir.”

-133-

133Yüce Allah'ın indinde/katında olan; Levh-i Mahfuz'un tamamına erişim yetkisi olan Cibrîl benzeri şerefli varlıklar. Diledikleri şekle dönüşerek Yüce Allah'ın emrini yerine getirirler. Mağara yoldaşlarına zaman yolculuğu yaptıran Rakim yoldaşları; İbrahim, Lut, Zekeriyyâ peygambere ve Meryem'e gelen elçilerdir. 

-143-

143Yaratılış özelliğinin dikilmesi/ayağa kalkması; bir amaç için ayaklanması/hareketlenmesi.

-5-

5Müminlerin belirli vakitlerde (sabah ve akşam) akılla/fikirle Kur’an okuması, Kur’an dersi yaparak Kur’an’ın peşinden koşması. Akşam salâtı (Güneş’in batmasıyla başlar ve havanın tam kararmasıyla biter) ve sabah salâtı (havanın halen tam karanlık olduğu son anlarda başlar ve Güneş’in doğuşuyla biter).

-140-

140Doğrulayıp tasdik edici. Sadece tasdik edici değil; aynı zamanda yanlış olanın doğrusunu tasdik edici. 

-416-416Buyruğu, emri, hükmü, kararı, 'ol' demesi.
*Nefsini.
(Âl-i İmrân) 3:39

  # 

     Kelime    

    Anlam    

    Arapça    

 Kök 

1

fenadethu

öyle ki nida etti/seslendi ona

فَنَادَتْهُ

ندو

2

l-melaiketu

melekler

الْمَلَائِكَةُ

ملك

3

vehuve

ve o (Zekeriyya)

وَهُوَ

-

4

kaimun

bir dik/doğru/kıyam

قَائِمٌ

قوم

5

yusalli

salat eder

يُصَلِّي

صلو

6

fi

فِي

-

7

l-mihrabi

mihrapta/özel alanda

الْمِحْرَابِ

حرب

8

enne

doğrusu

أَنَّ

-

9

llahe

Allah

اللَّهَ

-

10

yubeşşiruke

müjdeler sana

يُبَشِّرُكَ

بشر

11

biyehya

Yahya'yı

بِيَحْيَىٰ

-

12

musaddikan

doğrulayıp tasdikleyici

مُصَدِّقًا

صدق

13

bikelimetin

bir kelimeyi

بِكَلِمَةٍ

كلم

14

mine

-tan

مِنَ

-

15

llahi

Allah-

اللَّهِ

-

16

ve seyyiden

ve bir lider/önder

وَسَيِّدًا

سود

17

ve hasuran

ve bir kısıtlayan/sınırlayan (nefsini)

وَحَصُورًا

حصر

18

ve nebiyyen

ve bir nebi/peygamber

وَنَبِيًّا

نبا

19

mine

مِنَ

-

20

s-salihine

iyilerden-salihlerden

الصَّالِحِينَ

صلح


332|3|39|فَنَادَتْهُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ وَهُوَ قَآئِمٌ يُصَلِّى فِى ٱلْمِحْرَابِ أَنَّ ٱللَّهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيَىٰ مُصَدِّقًۢا بِكَلِمَةٍ مِّنَ ٱللَّهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا وَنَبِيًّا مِّنَ ٱلصَّٰلِحِينَ
39. Fe nâdethul melâiketu ve huve kâimun yusallî fîl mihrâbi, ennallâhe yubeşşiruke bi yahyâ musaddikan bi kelimetin minallâhi ve seyyiden ve hasûran ve nebiyyen mines sâlihîn(sâlihîne).