Şerefli Kur'an'ın Türkçe Meali; Prof. Dr. İbrahim Esinler'in teviliyle...

(Âl-i İmrân) 3:175
Doğrusu işte bundadır (ki) şeytân29 korku/çekince verir475 kendi evliyasına212; öyle ki korku/çekince duymayın onlara; ve korku/çekince duyun474 bana eğer olduysanız müminler27.
-29-

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

-475-

475Kutsal kitapları terk ederek onun astından şeytân öğretileri olan Talmud'a, Pavlus'un el yazmalarına ve Kutubi Sitte benzeri hadis kitaplarına tabi olanlar Yüce Allah'tan değil o öğretilerden korkarlar. O öğretileri harfiyen yerine getirirler. En ufacık bir sapma yapmak istemezler. Aksi durumda derin bir korku ve endişe duyarlar. Oysa Yüce Allah'ın şerefli kutsal kitapları ne diyor diye anlayarak okumazlar bile.

-212-

212Veli kelimesinin çoğulu. Veliler. Koruyan, himaye eden yakın arkadaşlar. 

-474-474Yüce Allah'ın öfkesine neden olacak işlerden/eylemlerden uzak durmak. Yüce Allah'ın gazabının hak edene karşı (kâfirlik etmiş ve müşrik olmuş kimselere) tecelli edebileceğini bilmek.-27-

27İtimat eden/emin olan. Yüce Allah'ın varlığına O'nun evren kitabını okuyarak delillerle tanık/şahit olan. Kur'an'ın ilâhi olduğuna kanıtlarla kanaat getirmek ve Kur'an'a itimat etmek/güvenmek.   


null
(Âl-i İmrân) 3:175

468|3|175|إِنَّمَا ذَٰلِكُمُ ٱلشَّيْطَٰنُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَآءَهُۥ فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
175. İnnemâ zâlikumuş şeytânu yuhavvifu evliyâ’eh(evliyâ’ehu), fe lâ tehâfûhum ve hâfûni in kuntum mu’minîn(mu’minîne).