Şerefli Kur'an'ın Türkçe Meali; Prof. Dr. İbrahim Esinler'in teviliyle...

(Bakara) 2:36

Öyle ki kaydırdı ikisini şeytân29* ondan (cennetten)**; öyle ki çıkardı ikisini içinde olduklarından; ve dedik: “Alçalın193 (insanlar); sizlerin bir kısmı bir kısma bir düşman (olarak); ve sizleredir yerde/yeryüzünde bir kararlı yerleşim; ve bir meta54; bir süreye (kadar).

-29-

29Saptıran, bozan, uzaklaştıran her şey için kullanılan bir kavramdır. En büyük şeytân İblîs'tir. Onun soyları olan, paralel evrenden kalp ve beyin hücrelerimize kuantum seviyesinde fısıldayarak insanları saptıran cinler de bir şeytândır. İnsanlardan bir kimse de şeytân olabilir. Haktan/gerçekten saptırmışsa; doğru olanı bozmuşsa, doğrudan uzaklaştırmışsa o şey Kur'an'a göre şeytândır. Kur'an'dan saptıran, Kur'an'ı anlamını bozan söylenti/hadis kitapları da birer şeytândır. Güneş'ten çıkan kozmik parçacıklar da DNA gibi organik molekülleri bozduğu için Rabbimiz tarafından şeytanlar olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle geçtiği ayete göre anlam verilmelidir.

-193-

193Bir cennet evreninde bunulan, rahat ve kolaylıkla yaşayan Âdem, eşi ve tüm insanlar olarak bizler işlediğimiz büyük günah nedeniyle topluca cennet evreninden çıkarıldık.

-54-

54Sermaye. Yararlanma.

*İblîs

**İblîs cennette bulunan Âdem ve eşine bulunduğu paralel evrenden fısıldayarak onları kandırmış ve cennetten çıkmalarına neden olmuştur.

(Bakara) 2:36

  # 

     Kelime    

    Anlam    

    Arapça    

 Kök 

1

feezellehuma

öyle ki kaydırdı ikisini

فَأَزَلَّهُمَا

زلل

2

ş-şeytanu

şeytân

الشَّيْطَانُ

شطن

3

anha

ondan (cennetten)

عَنْهَا

-

4

fe ehracehuma

öyle ki çıkardı ikisini

فَأَخْرَجَهُمَا

خرج

5

mimma

مِمَّا

-

6

kana

olduklarından

كَانَا

كون

7

fihi

içinde

فِيهِ

-

8

ve kulna

ve dedik

وَقُلْنَا

قول

9

hbitu

alçalın (insanlar)

اهْبِطُوا

هبط

10

bea'dukum

sizlerin bir kısmı

بَعْضُكُمْ

بعض

11

libea'din

bir kısma

لِبَعْضٍ

بعض

12

aduvvun

bir düşman

عَدُوٌّ

عدو

13

velekum

ve sizleredir

وَلَكُمْ

-

14

fi

-

فِي

-

15

l-erdi

yerde/yeryüzünde

الْأَرْضِ

ارض

16

mustekarrun

bir kararlı yerleşim

مُسْتَقَرٌّ

قرر

17

ve metaun

ve bir meta

وَمَتَاعٌ

متع

18

ila

إِلَىٰ

-

19

hinin

bir süreye

حِينٍ

حين

43|2|36|فَأَزَلَّهُمَا ٱلشَّيْطَٰنُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ وَقُلْنَا ٱهْبِطُوا۟ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِى ٱلْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَٰعٌ إِلَىٰ حِينٍ
36. Fe ezellehumâş şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîh(fîhi), ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvv(aduvvun), ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn(hînin).